Coğrafya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Üzerinde yaşadığımız gezegen 4 milyar yıldır oluşumunu tamamlıyor ve görünen o ki hala daha oluşumunu tamamlayacak . Peki bu oluşumdan kasıt ne ? yada oluşumunu yer yüzünde bizler görüp veya hisedebiliyormuyuz ? işte bugün bu sorulara cevap arayacağız .


Oluşumunun nasıl başladığı hakkında veya üzerindeki yaşamın nasıl başladığı hakkında bir çok farklı teori ortaya koyan bilim insanları hala gezegenimizin nasıl oluştuğuna dair kesin ve net bir bilgi ortaya koyamadılar . Belkide bu sorunun en büyük nedeni zaman ve süre içerisinde dünyamızın oluşumunu hala daha bitirmemiş ve devam ediyor olmasıdır . Başlangıçta ana karalar pangea adı verilen bir bütün haldeydi , bu bütünlük günümüze kadar 3 defa ayrılıp birleşerek devam etti ve hala daha devam etmekte . Yer yüzünde oluşan dağlar , ovalar , kalyonlar gibi bir çok coğrafik oluşum dünyamızın oluşumunu hala daha devam ettirdiğinin bir kanıtı niteliğinde . 

Günümüzde büyük depremlerle beraber kıyılarımız her geçen gün denize biraz daha yaklaşmakta . Bu sorunun en büyük nedeni oluşumunu hala daha devam ettiren dünyamızın içinde yani yer kabuğunun altında saklı . Yer kabuğunun altı yaklaşık  6.500  kilometrelik 3 katmanla çevrili durumda bu katmanlar yer kabuğunun altını etkilediği kadar yer kabuğunun üstünü ve atmosferinide etkilemektedir . Bu etki bazen çok şiddetli olup hissediliyor . Peki bu nasıl gerçekleşiyor .

Yer kabuğunun altında bulunan katmanlar ergimiş ve sıcak halde çok sayıda maddeyi içerisinde barındıran bir yapıya sahiptir . Bu yapı daha da derine yani çekirdek diye nitelendirilen kısıma inildikçe sıcaklık çok miktarda artmaktadır . Çekirdek 2 kısımdan oluşmaktadır ve toplam uzunluğu 5.500 kilometredir . 2 katmanlı olan çekirdek iç katman sıcaklığı 5000°C yani güneşin yüzey sıcaklığına, dış çekirdek yani 2. katmanın ise 2500°C sıcaklığa sahiptir . Bu sıcaklık yukarıya doğru çıkıldıkça yani yer kabuğuna doğru çıkıldıkça 600°C ye kadar düşmektedir . Öyleki bu sıcaklık maddelere sıvı konumuna getirmeye yetmektedir . En aşağıda bulunan maddeler iç çekirdeğin sıcaklığıyla beraber artarak yukarıya doğru maddelerin çıkmasını sağlamaktadır . yukarıya doğru çıkan maddeler sıcaklığın azalmasıyla yavaş yavaş soğumaya ve 600°C kadar düşmektedir . Soğuyan maddeler tekrar aynı döngüyle aşşağıya inerek sıcaklıklarının artmasıyla tekrar yükselir . Bunlara konveksiyonel akım veya olaylar adı verilir.


Konveksiyonel akımlar iç yapısında harektli olduğu kadar dünya üzerinide hareket ettirmektedir. Öyleki bu hareketler şiddetlendiği zaman horst graben sistemi adı verilen ova-dağ oluşumları gerçekleşmektedir . Bunlarla beraber afet diye nitelendirilen depremlerin oluşumlarını sağlamaktadır. Bu akımlar dünya yüzeyini yani yer kabuğunu tek bir düz parça haline getirinceye kadar devam edecektir. Bunun en büyük kanıtı deprem diye tabir edilen büyük afetlerin kendi içlerinde çeşitli kollara veya dallara ayrılmasıdır.  Bakınız deprem çeşitlerini etkileyen en önemli faktörlerden biri ileri atımlı fay zonalı , bu fay yer altından gelen akımlar doğrultusunda kara kütlesini ileriye doğru sürükleyerek bir diğer tabiriyle kaydırarak başka bir kara parçasına doğru itmesine sebebiyet verir . Her ne sebep olursa olsun faktörün tek olduğu açık bir şekilde ortada . 




Dünyamızın iç kısmı gizemli olduğu kadar dış kısmı yani atmosferimizin dışı da bir o kadar gizemlidir . Sadece görünen kısımları biliyoruz ama bilemediğimiz bazı kısımlarda var . Ilginç olacaktır ki dünyamızın etrafını saran görünmez bir kalkan mevcuttur . Bu kalkan 2 katman şeklinde dünyamizin etrafını sarmaktadır. Nitekim bu katmanın varlığı çok çok öncelerden yani teknolojinin gelişmediği zamanlarda yüce kitabımız Kuran-ı Kerim'de de Allah tarafından müslümanlara bildirilmişti ; 

- " Bizler göğû sizlere korunmuş bir tavan olarak indirdik . " Ayetinde de açık bir şekilde dünyamızı saran kalkan görevi gören katmanların varlığını biz insanlara bildirdi . İste biz insanlara bildirilen o katmanlardan biri. Dünyamızın atmosferini koruduğu kadar bazı yapılara da zarar vermektedir . Örnek olarak haberleşme ve bir çok alanda kullandığımız uydu diye tabir edilen cihazlar bu katmandan oldukça etkilenmektedir . Bunun en büyük sebebi bu iki katmanlı yapının kuşkularındaki enerji yükünün farklı olmasıyla beraber içerisindeki yüklerin veya enerjilerin yüksek hızlarla yani ışık hızlarında hareket etmeleridir . 


İç kuşaklar ilk olarak dünyadan yansıyan radyo dalgalarını karşılamaktadır. Ayrıca bu kuşaklar dışarıdan gelen dalgaların hapsolduğu kısımdır.  Bu kuşağın en ince yeri kutup noktalarıdır . Norveç ve Kanada gibi ülkelerde görülen ve rengi yeşil olan Kuzey ışıklarını hepimiz biliyoruz . Ama aslında gördüğümüz güneş rüzgarları sonucunda dünyanın manyetik alanı sonucunda bu kuşaklara hapsolmuş radyo dalgalarıdır . Bu kuşak eğer kalın olsaydı o ışıklar bu gün dünyamızdan görünmezdi . 


Dış kuşaklar ise güneşten veya uzaydan gelen yüksek enerjili parçacıkları ve dalgaları karşılayan ilk katmandır . Bu katmanda yüksek enerjili antiproton ve pozitron mevcuttur . Bunlarda ışık hızlarında hareket etmektedirler . Bu kuşakta elektronlar sıkışmış halde oldukları için enerji miktarlarında yani tahrip ve yıkım güçlerinin yüksek olmasının bir diğer nedeni ise dünyamızın manyetosferi tarafından çeşitli protonların bu katmana çekilmeleri sonucunda mevcut var olan elektronlar ile tepkimeleri sonucunda açığa çıkan farklı kabiliyetlerdeki enerji parçacıklarının olmalarıdır .


Her iki kuşak dünyamızın 1000 km üzerinden başlayarak uzay boşluğuna doğru 60.000 km uzunluğunda bir alanı kaplamaktadır . Iç kuşak 1000 ila 13.000 km arasını , dış kuşak ise 13.000 ila 60.000 km arasını kaplamaktadır . 

Bu kuşakların oluşmasında şüphesiz ki en büyük rolü dünyamızın manyetik alanı yani manyetosferi büyük rol oynamıştır . Nitekim bu katman güneşten veya hipernova patlamalar sonucunda veya güneş rüzgarları sonucunda yayılan iki atomlu elektronları içerisinde hapsederek bu kuşakları oldukça tehlikeli yapmaktadır . Bu kuşakların bir diğer adı ise Radyasyon kuşakları diye de nitelendirilir . İsminden de anlaşılacağı üzere bu kuşaklar oldukça yüksek radyoaktiflik özelliği göstermektedirler . Radyoaktiflik oranları yoktur . Ama bazı durumlarda bu değişebilir . Her ne olursa olsun dünyamızı korumaktadırlar . Hergün baktığımız fakat göremediğimiz bu kalkanlar dünyada yaşayıp araştırmak için ayrı bi heves konusu .

 Dünyamızın varoluş süreci kadar günümüze süre gelen ve hala daha devam eden oluşum süreci dünyamızın yapısını hala daha tamamlamamış bir gizem olarak karşımıza çıkarmaktadır . Oluşum süreci milyarlarca yıl süren dünyamızın hala daha oluşumunu tamamlamamış olması bu yapının gizemini gözler önüne sermektedir. Bu yazıda kısaca dünyamız hakkında bazı bilgiler vereceğiz .


Dünyanın Genel Ölçüleri :

Dünyamızın yaklaşık hacmi : 1.083.320.000.000 km³ 

Dünyamızın yüzölçümü : 510.100.000 km² 

Dünyamızın çevresinin boylam üzerinde uzunluğu : 40.000.000 km 

Dünyamızın çevresinin ekvatorda uzunluğu : 40.076.000 km 

Dünyamızın ekvatorda yarıçapı : 6.370 km

Dünyamızın kutuplardan yarıçapı : 6.350 km


Dünyanın en Kuzey ve en Güney kısımları : 

- Çelyuskin burnu Asya kıtasında 77°42­­' kordinatları üzerinde bulunan Rusyanın en uç noktasıdır .

- İğneler burnu Afrika kıtasında bulunan Afrika kıtasının en kuzey noktasıdır . 73°00' kordinatları üzerinde bulunmaktadır .

- Hom burnu Güney Amerika kıtasının en Güneyinde 43°30' koordinatları üzerinde bulunmaktadır.


Dünyanın En Yüksek Yanardağları : 

- Cotopaxi Yanardağı ekvatorda bulunan ve dünyamızın en yüksek (5.940 metre uzunluğa sahiptir.) yanardağıdır .

- Orizaba yanardağı Meksikada bulunan bir diğer yüksek yanardağdır . 5.640 metre uzunluğa sahiptir .

- Popocatepeti yanardağı yine Meksika üzerinde bulunan dünyanın en yüksek 3. yanardağı konumundadır . Uzunluğu 5.450 metredir.








 Akarsular dünyanın oluşumundan beri sıra gelen ve yer yüzünde şiddetle akmaya devam eden en önemli coğrafik şekillerin oluşmuna doğrudan veya dolaylı yoldan katkı sağlayan akan su olayının tamamına denir . Farklı kıtalarda farklı akış hızlarına sahip bir çok akarsu mevcutur . Bu akarsular geçtikleri bölgelerde hem yaşam kaynağı hemde farklı canlılara habitat olmuştur . Sadece bununla kalmamak üzere akrsular üzerine kurulu enerji santrallerinden hem iç ekonomiye hemde enerji ihtiyacını karşılamak konusunda çok önemli bir potansiyel rezerv değeri taşımaktadır . Dünya üzerinde bir çok akarsu mevcut durumdadır . Şuphesiz bunların arasında en çok bilinen ve tanınanı amazon nehridir . Dünya üzerindeki en önemli akarsuları tanımadan önce akarsu kavramının ne olduğuna bakalım :

- AKARSU : Yeryüzünde veya yer altında bulunan suyun , bulunduğu coğrafya üzerinde eğime ve yatağına bağlı olan zaman içerisinde suyun hareket durumuna akarsu denir . Başladığı noktaya akarsu yatağı , bir denize veya göle döküldüğü noktaya akarsu ağzı , ve üzerinde saniyede geçen su miktarına akarsu debisi denir .


DÜNYANIN EN ÖNEMLİ AKARSULARI :

Aşağıda sıralanan nehirler debisi bakımından çoktan aza doğru gitmektedir .

- Amazon Nehri : Güney amerika kıtasında bulunan bu nehir , dünyanın en meşhur akarsularından biridir . 5.500 kilometre uzunluğuna sahip bu nehir , saniyede 70.000 metreküp su taşımaktadır . Perudan başlayan nehir doğuya doğru atlas okyanusuna dökülmektedir .

- Kongo Nehri : Afrika kıtasının en önemli ve büyük nehirlerinden akarsularından biridir .  4640 kilometre uzunluğa sahip bu nehir , saniyede 36.000 metreküp su taşımaktadır . Bu nehir dünyanın bilinen derinliğe sahip en derin nehri konumundadır . Afrika kıtasının ortasından başlayan nehir batıya doğru ilerleyerek atlas okyanusuna dökülmektedir .

- Missisipi Nehri : Kuzey Amerika kıtasında bulunan bu nehir dünya üzerinde bilinen en uzun nehirleri arasında ilk sıralardadır . 6.600 kilometre uzunluğuna sahip bu nehir , üzerinde saniyede 32.500 metreküp su taşımaktadır. Nehirin bugün büyük çoğunluğu Amerika sınırları içerisinde kalmaktadır . Nehir Güneye doğru Meksika körfezine akmaktadır .

- La plata : Bir diğer adıyla Rio De La Plata nehri Güney Amerika kıtasının en önemli nehirlerinden biridir .3.900 kilometre uzunluğuna sahip bu nehir , saniyede 31.500 metreküp su taşıyabilmektedir.

- Nil Nehri : En eski yerleşim yerlerinden birisi olan nil havzasının bulunduğu yerde olan bu nehir dünya üzerinde bulunan en uzun nehirlerden biridir . 6.500 kilometre uzunluğuna sahip olan bu nehir afrika kıtasının en önemli nehirlerinden biridir . Saniyede 28.700 metreküp su taşıma kapasitesine sahip olan nehir bugün dünya üzerinde debisi en yüksek olan nehirlerden biri konumundadır .

- Lena Nehri : Asya kıtasında bulunan bu nehir dünya üzerinde debisi en yüksek nehirlerden biridir . Saniyede 23.840 metreküp su taşıma kapasitesine sahip olan bu nehir 4.600 kilometre uzunluğuna sahiptir . Baykal dağlarında doğan nehir kuzeye doğru Laptev denizine dökülmektedir .

- Yenisey Nehri : Asya kıtasının en önemli nehirlerinden biri olan yenisey nehri 4.750 kilometre uzunluğuna 23.500 metreküp saniyede su taşıma kapasitesine sahiptir . Moğolistandan doğan nehir , Kuzey buz denizindeki kara denize dökülmektedir .

- Nijer Nehri : Afrikanın en önemli nehirlerinden biri olan nijer nehri 4.100 kilometre uzunluğuna sahiptir . Saniyede 20.920 metreküp su taşımaktadır .

- Amur Nehri : Asya kıtasının en önemli nehirlerinden biridir . Saniyede 20.550 metreküp su taşımaktadır . 4.700 kilometre uzunluğuna sahiptir .

- Gök Irmak : 5.100 kilometre uzunluğuna sahip bu nehir , Asya kıtasının en önemli nehirleri arasındadır . Saniyede 17.750 metreküp su taşıma kapasitesine sahiptir.

- Mc Kenzie : Kuzey Amerika kıtasının en önemli nehirlerinden biridir . Saniyede 16.600 metreküp su taşımakta ve 3.700 kilometre uzunluğuna sahiptir .

- Volga Nehri :  Avrupa - Asya kıtasının sınır noktasında olan nehirin debisi 14.600 metreküp su taşımaktadır . 3.690 kilometre uzunluğuna sahiptir . 


 Hava Olayı : atmosferde meydana gelen kısa süreli değişimler hava olayı diye nitelendiriliyor. Peki hiç düşündünüz mü hava olayları nasıl meydana geliyor veya hangi sebeplerden meydana gelebiliyor . 

Atmosferde gerçekleşen hava olaylarını şu şekilde sıralayabiliriz ; 

1.) Sis : Sıcak ve nemli bir hava kütlesi aniden soğuk bir hava kütlesiyle karşılaşınca ortaya çıkan durum sis olarak nitelendirilir . Genelde sonbaharda görülen bu olay oluşum yerine göre yerde gerçekleşir .

2.) Yağmur : bulut içerisinde biriken su buharı miktarı yükeselmesi sonucu soğumaya uğrar . Oluşan bu durum neticesinde buhar soğuyarak sıvı hale bürünmektedir . Bu olay sonucunda bulut sıvıyı daha fazla taşıyamayarak damlacıklar şeklinde yeryüzüne bırakır . ve sonuçta ortaya yağmur adı verilen hava olayı oluşmaktadır.

3.) Kar : Tıpkı yağmur gibi oluşan bu olay bulutların daha fazla yükselerek içerisinde bulunan su buharının donması sonucu ortayaçıkan kristal yapıdaki parçacıkların yer yüzüne ulaşması olayına kar adı verilen hava olayı çıkmaktadır . 

4.) Dolu : Gök yüzüne yükselen sıcak hava dalgası aniden soğuk nemli bir hava dalgasıyla karşılaşınca havanın aniden soğuması sonucunda ortaya çıkmaktadır . Yükselen sıcak su buharı ile soğuk hava dalgasının karşılaşması sonucunda iri iri kristal yapılı parçacıkların oluşması ve daha sonra yer yüzüne düşmesi sonucunda oluşan olaya dolu adı verilir .

5.) Kırağı : Havada bulunan su buharının soğuk yeryüzü zeminiyle teması sonucunda ortaya çıkan hafif kar örtüsüne benzeyen olaya kırağı denir . Genellikle sonbahar mevsiminde görülür. 

6.) Çiy : Oluşum bakımından kırağıya benzeyen bu olayın tek farkı kar veya buzulumsu bir tabaka yerine su damlacığı oluşturmasıdır . Genellikle ilkbahar ve sonbahar mevsimlerinde görülmektedir .



 



Dünyamızı çepeçevre saran hava tabakası olarak bilinen atmosfer , dünya üzerinde yaşayan canlılar için vazgeçilmez tabakalar bütünüdür . Sadece bir bütünden veya tabakadan oluşmayan atmosfer insanlar üzerindeki başlıca faydaları şunlardır :

- Canlı yaşamına olanak sağlayarak ekosistem oluşmasına ve oluşan bu ekosistemin devamına olanak sağlamaktadır .

- Dünyanın ısı seviyesini ayarlayarak canlılar üzerinde ne çok şiddetli soğukların nede aşırı sıcaklıkların artmasını engelleyerek ısı seviyesini dengede tutar .

- Güneş gibi buyuk yıldızların geçirmiş olduğu supernova patlamalar sonucunda yayılan çeşitli zararlı ışınlar olan alfa , beta ve gama gibi ışınları süzerek yer kürenin içerisine yansımasını engellemektedir .

- Göktaşı kayması diye tabir edilen ölü yıldızların dünya yörüngesine girdiği zaman göktaşlarını zararsız konumlara getirerek canlı yaşamına ve ekosistemine zarar vermesini engeller. 

- Bitki ve insan yaşamı için gereken fotosentez olayının oluşumunu sağlayarak canlı yaşamını devam ettirmeye olanak sağlar .

- Temel mantıkta gölge ve karanlık yerlerin soğuk olması gerekirken atmosfer bu olaya olanak tanımayarak içerisinde barındırdığı nem sayesinde gölgeler ve karanlık yerlerin ılık veya sıcak olmasını sağlamaktadır .

-  Yine aynı şekilde nem sayesinde güneşten gelen zararlı ışınların yani ulturaviole diye tanımlanan ışınların etkisinde kalan canlı yapısını kaplayan cilt veya deri tabakasının kurumasını önleyerek canlı yaşamına olanak tanımaktadır .

ATMOSFERİN KATMANLARI  :

Troposfer : 

- Bu kat 0 - 15 km arasını kapsayan oldukça geniş bir katmandır .

- Bu kat yeryüzüne en yakın kattır .

- Bu katta yer çekimi maksimum düzeyde bulunmaktadır .

- Atmosferin genelinde bulunan gazların %75 i bu katmanda bulunmaktadır.

- Su buharının tamamı yine bu katta bulunmaktadır .

- İklim olayları ( kar,yağmur,don) gibi çeşitli olaylar bu katmanda görünmektedir .

- Daha üst katmanlara doğru çıkıldıkça sıcaklık her 200 metrede 1*C azalma gözlenmektedir .


Stratosfer : 

- 15. km den başlayan bu kat yukarıya doğru yaklaşık 35 km kadar yukarıya doğru uzanmaktadır .

- Bu katın en büyük özelliklerinden biri ozon tabakasını içerisinde bulundurmasıdır .

- Bu katın diğer bir özelliği ise durgun bir hava yapısına sahip olmasıdır .

- Bu kat sadece yatay hava hareketi yapmaktadır .


Mezosfer :


- 50-80 km arasını kapsamaktadır .

- Yüksek ısı dalgalarını içerisinde bulunan bu kat canlı yapısına zarar verecek sıcaklıları içerisinde tutmaktadır .

- Yıldız ölümleri sonucu gerçekleşen meteor gibi ciddi tahribat verebilecek cisimlerin yanıp fiziksel boyutunda küçülüp yok olmasını sağlayarak oluşacak muhtemel tahribatıı düşürmektedir .



İyonosfer : 

- 80-500 km arasını kapsayan katmandır .

- Diğer bir adıyla termosfer olarak bilinir .

- İçerisinde gazların iyon halinde görülen katman bu katmandır .

- Gazların iyonlarına ayrılması sonucunda oluşan yüksek iletkenlik sonucu, radyo dalgalarını iletme imkanları oldukça yüksektir .

- İletken olmasından dolayı birçok haberleşme uydusu bu katmanda bulunmaktadır .


Ekzosfer :

- En dış katman bu katmandır .

- En dış katman olduğu için yer çekimi yok denecek kadar azdır .

- Atmosferin genelini kapsayan gazların  % 3 ü bu katmanda görülmektedir .

- 500 km ve daha üstü uzaklıları kapsamaktadır .



 Salgın hastalıklar bir diğer adıyla pandemi . Pandemi kavramı ilk olarak yunanca da dilimize giren ,

'' pan '' tüm veya bütün '' demos '' insan veya insanlar  adıyla türemiş ve günümüzde '' pandemi '' adını almıştır . Peki bir hastalığın pandemi sayılabilmesi için gereken özellikler nelerdir ? isterseniz hep beraber bu soruya cevap verelim :

Bir hastalığın pandemi sayılabilmesi için aslında gerekli kurallar şunlardır :

- Daha önce o tarz bir hastalıkla karşılaşılmamış olmak ,

- İnsanlar arasında çok hızlı bir şekilde yayılmış olması ,

- Küresel çapta ciddi tahribat verebiliyor olması ,

- Hastalığın ilk görüldüğü andan bitişine kadar ki sürenin ve buna bağlı olarak oluşan yıkımın büyük olabilmesi . 

Gibi çeşitte 4 temel mantık vardır . Peki dünya üzerinde en ciddi yıkıma ve tahribata ( insan ölümü ) sebep olan salgınlar hangileridir ? şimdi ise bu soruya cevap arayalım .

JUSTİNYEN VEBASI : bir veba çeşidi olan bu hastalık 541 ve 546 lı yıllar arasında bizans imparatorluğunda ortaya çıkan bu salgın liman kentlerini çok ciddi bir şekilde etkilemiştir . Özellikle akdenizde bulunan devletlere ciddi kayıplar vermesine sebep olmuştur . Toplamda 50 milyon kişinin ölümüne sebep olduğu düşünülmektedir . 

KARA VEBA :  14. yüzyılda ortaya çıkan bu pandemi türü küresel çapta büyük bir yıkım ortaya çıkartarak 19. yüzyılda sona ermiştir . Kara veba ilk olarak ASYA da ortaya ortaya çıkmış ve ticaret gemileri ile avrupa da bulunan liman kentlerine ( hamburg, rotherdam ,felixstowe gibi )  taşınıp oradan avrupa gibi özellikle nüfusun fazla olduğu kıtalara fareler ile beraber taşınmıştır . Aslında bu  pandemide fareler oldukça önemli bir role sahiptir . Çünkü fareler bizzat virüs üzerlerinde taşıdıkları için temas ettikleri her nere olursa olsun oraya virüsü bulaştırıp , oradan da başkalarına bulaşmaktadır . Toplamda 220 milyon kişinin yaşamını yitirdiği bu pandemi tarihin en yıkıcı pandemisi olarak kayıtlara geçmiştir . 

KOLERA :  İlk olarak 1816 yılında hindistana ortaya çıkan bu pandemi türü kısa bir zamanda ticaret gemileriyle beraber avrupa ve asya kıtasına yayılmıştır .

Bu pandemi türü fareler üzerinde bulunan pirelerin sahip olduğu bir bakteri çeşidi olan kolera ciddi bağırsak hastalıklarına ve ölüme sebebiyet vermiştir . Özellikle insan veya hayvan dışkısının temas ettiği sularda ortaya çıkmaktadır . Öyleki çıktığı ilk zaman dilimi balkan harplerine denk gelerek orduları görünmez bir bıçımde yok etmiştir . Öyleki bu virus kirli ve pis yerleri çok seven ve sıcak görünce etkisini artıran bir yapıya sahipti . Nitekim bunun sonucunda 1825 yılında soğuk kış yıllarının denk gelmesiyle bu virüs hakimiyetini kaybederek etkisini kaybetmiştir . Toplamda 1,5 milyon insan hayatını kaybettiği bilinmektedir .


HIV \ AIDS : 1960 yılında ortaya çıkan bu virüs türü 1970 li yıllarda yayılmaya başlamıştır . Aradan geçen 10 yıl '' sessiz dönem '' olarak adlandırılmaktadır . Hıv ve AIDS virüsünün maymunlardan ortaya çıkıp oradan insan a geçtiği düşünülmektedir . Günüzümde hala etkisini sürdüren bu iki virüs çeşidi dünya üzerinde toplamda 30 milyonu geçmiş bulunmaktadır .


ASYA GRİBİ : 1957 yılında çinde ortaya çıkan bu grip turu kısa bir zamanda avusturalya , amerika ve avrupaya yayılmıştır . Toplamda 25 milyon kişinin ölümüne neden olmuştur .


İSPANYOL GRİBİ : 1918-1921 yılları arasını kapsayan bir dönemde ortaya çıkan bu virüs türü H1N1 virüsünün bir alt türü olarak H2N2 adıyla ortaya çıkmıştır . İspanyol nezlesi adıylada anılan bu virüs türü 1.Dünya harbinde etkili olmuştur ve 4 yıl savaşlarının sona ermesine neden olmuştur . 3 dalga halinde yayılan bu virüs türü özellikle çocuk , yaşlı ve zayıflardan çok genç leri yani 18-50 yaş arasını ciddi şekilde etkilemiştir . Toplamda 51 milyon kişinin bu virüs sebebiyle yaşamını yitirdiği düşünülmektedir .


HONG KONG GRİBİ : 1967-68 yılları arasında ortaya çıkan bu virüs H2N2 virüsünden türeyen H3N2 virüsünün oluşturduğu düşünülmektedir . Virüs hong kong ta ortaya çıktığı için hong kong gribi adını almıştır . Bu virüse bağlı olarak  toplamda 1,5 milyon kişi hayatını kaybetmiştir .
 


Büyüyen ve gelişen ülkelerin en büyük sorunlarından biri olan çevre kirliliği sürekli değişen ve büyüyen insanoğlunun ihtiyaçları sonucunda ortaya çıkmış bir afet türü olduğu söyenebilinir aslında . Bir çok dallara ayrılan çevre kirliliği aslında tek bir bütün olarak bir biriyle bağlantılı bir şekilde bir zincir halkası gibi bir birini etkilemektedir .

1) Hava kirliliği 
2) Su kirliliği 
3) Toprak kirliliği
4) Gürültü kirliliği 
5) Nükleer kirlilik  

Gibi pek çok farklı alanları söyleyebiliriz . Endüstrileşmenin bir sonucu olarak yeni dünya ülkelerinde ortaya çıkmaya başlayan nükleer kirlilik her geçen gün giderek artmakta ve sağlığımızı tehdit etmekte . Fakat bu tehdit e rağmen bizler ısrarla şehirlerimize nükleer kirlilik konusunda yeterli bilgi birikimi olmadan depolama ve üretim gibi çeşitli aşamaları yapmaktalar .

Nükleer kirlilik sonucu dünyaya gelen çocuklarda ileri düzey engelli veya ölümcül kanser türlerine çok sık rastlanır . Nükleer kirlilik sadece biz insanlara değil kullandığımız toprağıda sürekli bir şekilde zehirler niteliktedir . Özeellikle yer altı nükleer atık depolama tesislerinin bulunduğu alanlarda doğal yollardan oluşan bitki çeşidi ve türü normal alanlara göre oldukça az ve yetişme süresi bakımdan oldukça uzun bir zaman dilinine sahiplerdir . Ülkelerin büyüyen nüfüsları için gereken enerji tek başına karşılayabilme potansiyeline sahip olan nükleer enerji ardından pek çok kirlilik bırakır nitelikte bunu asıl nedenlerinden biri ise nükleer enerji konusunda yeterli düzey bilgiye sahip olmayan kişilerin bu enerji çeşidini kullanmak istemeleridir .

Gürültü kirliliği büyüyen şehirlerin veya metropol şehirlere bağlı olarak yani bir şehirin büyüklüğüne bağlı olarak artan aynı zamanda hava yapısını etkileyen bir tür kirlilik çeşididir . Bu kirlilik çeşidini daha iyi anlamak için önce tanımına bakalım : 
 işitme sağlığını ve algılamasını olumsuz etkileyen, fizyolojik, psikolojik dengelerini bozabilen, iş performansını azaltan her türlü olaya gürültü adı verilir .

Öyleki bu olay şuanki dünyamızın metropol adı verilen merkezi şehirlerin veya büyük şehirlerin en büyük sorunlarından biridir . Bu sorunla beraber gerçekleşen bir çok sağlık problemi karşımıza sürekli çıkmaktadır . Dünya Sağlık Örgütünün ( WHO ) yaptığı açıklamaya göre günde 8 saatten fazla  85 (dB) üzerinde sese maruz kalmak , işitme kaybına yol açıyor . 

Toprak kirliliği insanların yanlış tarım uygulamaları , düzensiz yani çarpık kentleşme ve atık maddeleri toprakla bütünleştirmesi sonucu ortaya çıkan bir kirlilik çeşididir . Öyleki sadece bu faliyetler değil özellikle nükleer atıkların yer altında muhafaza edilmeside bu kirliliği üst-düzey bir biçimde etkileyip birçok önemli toprak mineralinin yok olmasına hatta toprağın verim düzeyini düşürmektedir . Modern tarımla birlikte uygulanmaya başlanan kimyasal gübreler ve zirai ilaçlar toprak yapısını büyük ölçüde etkilemeye başlamıştır. Bu durum tarım da yetiştirilen bir çok bitki , meyve ve sebze çeşidinde çok rahat bir şekilde görülebilir düzeydedir. Toprak kirliliği sonucu tükettiğimiz binlerce çeşit yiyecek bize bir zehir olarak dönüyor . Örneğin zirai ilaçlar sonrası toprak verimi düştüğü için yediğimiz meyve ve sebzelerden yeteri kadar mineral ve vitamin alamadığımız , yine zirai ilaçların ve gübrelerin yanlış kullanımı meyve sebzelerin üzerinde kalıntı bırakarak insan vücudunda metobolik hastalıklar ve hazımsızlıklara yol açıyor.

Şu kirliliği şüphesiz günümüzün en büyük çevre sorunu haline gelmiş ve düzensiz su kullanımı ve yanlış fabrikalaşmanın beraberinde getirdiği arıtma sistemlerinin yetersizliği yine hobi olarak yapılan piknik yüzme gibi pek çok aktivitenin ardından çöplerin denize veya okyanusa bırakılması sonucu ortaya çıkmış bir kirlilik türüdür.  Öyleki bu kirlilik türü diğer kirlilik türlerinin hepsinden etkilenerek insan için en önemli olan mineralin yani suyun yavaş yavaş yok olmasına bununla kalmamak üzere doğal yaşam döngüsünü yani suda yaşayan milyonlarca çeşit canlının yok olmasına sebebiyet veriyor.  Örneğin 1 litre yağ yaklaşık olarak 1000 metreküp suyu kullanılmaz hale getirebiliyor . Bununla kalmamak üzere bir çok canlınında yok olmasına sebebiyet veriyor .

Kentleşme sonrası kurulan şehirlerin ihtiyaçları doğrultusunda kurulan büyük fabrikalar , insanların ulaşımlarını sağlamak amacıyla kullandıkları araçlar, barınma faliyetleri sonucunda ısınma ihtiyaçları sonrasında ortaya çıkan çeşitli gazlar sonucunda ( karbonmonoksit (CO), kükürtdioksit (SO2), azotdioksitler (NOx) ve partikül maddeler (is, kurum ve toz) ) atmosfere yayılan zehirli gazlar sonucunda ortaya cıkmış bir kirlilik türüdür. 

Konveksiyonel Akımlar : yer altından yani dünyanın iç çekirdeğinde erimiş demir ve kayaçlardan oluşan yaklaşık olarak 5000*C sıkcaklığında sıvı halde bulunan magmanın , ısınarak yükselip yaklaşık 600*C ye kadar düşüp tekrar dibe doğru inmesi olayına konveksiyonel akımlar adı verilir . Bu akımlar sıcaktan soğuğa ve soğuktan ise sıcağa doğru bir yol kat ederek yukarı aşağı yönlü bir hareket oluşturur. Aşağıdan yukarıya doğru hareket eden sıvı yaklaşık olarak 5000*C olup yükselirken yavaş yavaş ısı kaybederek en üst kısıma ulaşınca 600*C ye kadar düşmektedir . 

Oluşan bu akımlar sonucunda dünya üzerinde bulunan : 

1) Antarktika Levhası
2) Pasifik Levhası
3) Kokos Levhası
4) Nazka Levhası
5) Kuzey Amerika Levhası
6) Güney Amerika Levhası
7) Afrika Levhası
8) Arabistan Levhası
9) Avrasya Levhası
10) Hindistan Levhası
11) Avustralya Levhası
12) Filipinler Levhası
13) Anadolu Levhası
14) İran Levhası

Adlı 14 adet levha sürekli hareket kabiliyeti sağlar . Bu hareket ortalama olarak 100 yılda 2 cm kadardır . Bu hareketler sonucunda levhaların bir birilerini itme sıkıştırma veya üstüne çıkıp altına inme gibi olaylar meydana gelir . Meydana gelen bu olaylarda levhalar aşırı ağırlığa dayanamayarak kırılır . Bu kırılma sonucunda ortaya çıkan enerji dalgalar halinde yer yüzüne iletirlir . İletilen bu dalgalara DEPREM DALGALARI , bu dalgalar sonucunda meydana gelen yer yüzündeki harekete ise DEPREM adı verilir .


                deprem1




yukarıda verilen şekildede görüldüğü gibi deprem dalgaları pek çok farklı şekillerde yayılabiliyor. İsterseniz hep birlikte bu dalgaların anlamlarına bakalım:




P (Boyuna ) Dalgalar : yer içerisinde yayılan en hızlı dalga türüdür . Ayrıca sismograflar tarafından hissedilen ilk dalgalardır . Genellikle Birincil Dalgalar olarak bilinirler . Ayrıca katı sıvı ve gaz ortamlarda kolayca yayılabilirler . Oluştuğu bölgenin yer yapısına bağlı olarak yayılım hızları 1,5 km\sn ile 8 km\sn arasında değişmektedir . P dalgaları oluştukları yüzeyi itme çekme germe gibi çeşitli kuvvetler uygulayabilirler . Yıkım etkileri oldukça yüksektir. 



S (Enine ) Dalgalar : yer içerisinde kayıtlara ulaşabilen ikincil dalgalardır . Yıkım etkisi oldukça yüksek olup artçı olarak bilinen sasıntı çeşitleridir. Sadece katılarda hareket kabiliyetine sahip olan bu dalga çeşidi sıvı ve gazlarda hareket edemezler . P dalgalarına göre % 60 ila % 80 daha yavaş yayılan dalgalardır . hızları 3 km\sn ile 4 km\sn arasında yer yapısına göre fark edebilir . 




                              S dalgaları deprem dalgalarının ikinci en hızlı yayılan çeşididir
   yukarıdaki resimde S dalgalarının yer yüzünde nasıl yayıldığını görmektesiniz .




Rayleigh Dalgaları : Yer yüzünde yayılabilen en hızlı dalgalardır . 


                               Rayleigh dalgaları yüzeyde yayılan deprem dalgaları çeşitlerinden diğeridir.
   Rayleigh dalgalarının yer yüzündeki yayılımı.




Love Dalgaları : yeryüzü boyunca dünyanın her tarafına yayılabilen dalga çeşitleridir . 



                               Love dalgaları yüzeyde yayılan deprem dalgaları çeşitlerinden biridir
      Love dalgalarının yeryüzündeki yayılımı.




yüzey dalgaları genellikle oluştuğu ortamlarda yıkıcı etkilere neden olabiliyorlar . Sismograflara ulaşan en son dalgalardır . Ayrıca dünya yüzeyi boyunca devam edebilme özelliklerine sahiplerdir.




Özellikle okyanus kenarlarındaki ülkeler için ayrı bir sorun olan depremler oluştukları yerlere bağlı olarak sel, taşkın , yangın, tsunami gibi pek çok afet i beraberinde getirebiliyorlar .
örneğin : 


28 Mart 2004 te Endonezyanın sumatra adasında meydana gelen deprem tam tamına 10 dakika sürerek dünya tarihin en uzun depremi olarak kayıtlara geçen bu deprem 14 ten fazla ülkeyi etkisine almıştır . Ayrıca beraberinde gelen tsunamiyle beraber pek çok ülkede zarar görmüştür . Bu deprem ardından dünyanın ekseninin 1 cm kadar sallanmasına ve alaskaya kadar büyün fay hatlarının enerjiyle dolmasına neden olmuştur . bu oluşan depremin büyüklüğü ise 9,1 olarak nitelendirilebilinir. Deprem yaklaşık olarak yer kabuğunun 30 kilometre altında meydana gelerek yaklaşık 1400 kişinin ölmesine ardından yaşanan tsunami de 400 kişinin olmesine ve kaybolmasına neden olmuştur . Toplam olarak 230.000 kişinin hayatına mal olan deprem singapura kadar tsunami ulaşmıştır . 



22 Mayıs 1960 tarihinde şilide meydana gelen deprem ve ardından yaşanan tsunami 10000 km mesafe uzaklıktaki hawaii ve afrika kıyılarına kadar ulaşmıştır . Bu depremin büyüklüğü ise 9,5 olarak tarihe geçen en büyük ve en şiddetli depremlerden biri olmuştur . 

                               


Ülkemizdeki fay hatlarının ne zaman oluştuğuna dair kesin bir tarih yoktur . Güneyimizde levhalar  ( Afrika ve Arabistan levhası )  Türkiyeyi kuzeye ve batıya doğru hareket ettirir. Bu ittirme sonucunda anadolu yüksek gerilime dayanamayarak kırıldı . Bu kırık sonucu anadolu 2 parçaya ayrıldı . Bu ayrılma sonucunda anadolunun kuzeyinde yer altında kilometrelerce uzunluğunda yüzeyler ( Kuzey Anadolu Fayı ) oluştu . Doğu Anadolu fayı hattının ise çok uzun bir zaman dilimi önce yani Miyosende oluşmaya başladığı ve Pliyosende oluşumunu tamamladığını anlaşılmaktadır . Bu anlaşılma DOĞU ANADOLU FAYI havzası boyunca linyit yataklarının varlığına dayandırılmaktadır .