Tarih etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

 




Tarihinin çok çok ilerisinde bir uygarlık. Kimilerine göre muazzam kimilerine göre ise çok geride kalmış. Her ne konu da çok farklı görüşler olsada bu uygarlığın bulunduğu konumu ve düzeyinin ne kadar gelişmiş olduğu gerçeğini değiştirmez. Köklü tarihiyle beraber millattan öncelere dayanan Mısır uygarlığı çoğu tarihi kaynaklarda en önemli kilit rolde karşımıza çıkmaktadır . Gerek bilim gerek akademik ve gerek teknoloji yönünde kurulduğu ilk yıllardan itibaren günümüze pek çok önemli ve yön veren eserlerle yazılı veya sözlü kaynaklarla bilgileri ulaştırmayı başarmış bir uygarlık olarak karşımıza çıkmaktadır Mısır uygarlığı. Tarihte pek çok buluşun ilk defa mısırlılar tarafından keşfedilmesi gerçeği 21. Yüzyılda yeni yeni ortaya atılan kanılar ve araştırmalar çerçevesinde her gün farklı bir icadın çağının çok çok ilerisinde olan mısır uygarlığının keşif ettiği gerçeğini gün yüzüne çıkarmakla beraber bu muhteşem uygarlığın geleceğe nasıl yön verdiğini gözler önüne sermektedir . Geçmişte yaşanan bu olaylar ile beraber ilk olarak mısır uygarlığının ilk kurulduğu alanın coğrafi yapısını tanıyalım ;


- Afrika kıtasının en kuzeyinde ve akdenizin en güneyinde kurulan bu uygarlık bu günkü nil deltası diye tabir edilen alanda kurulmuştur. Aşağı ve yukarı mısır diye adlandırılan bu uygarlık temelde yapı yaşını nil nehrinden almaktadır . Afrika kıtasında bulunmasına rağmen hiç bir şekilde bir afrika ülkesi özelliğini her ne kadar taşımasada tarım ve üretim alanında bazen benzerlikler ortaya çıkmaktadır . Bunların en benzer olanı ise nil deltası üzerinde yapılan çeşitli tarım faaliyetlerinden olan pirinç ve buğday yetiştirme şeklidir. Bununla yetinmemek üzere mısır uygarlığı yabani tarım da yapmistir .

YABANİ TARIM : Çoğu kaynakta vahşi veya yabani çiftçilik diye geçen bu tarım çeşidi , tarımın yapılacağı bölgenin ekosistemine uyumlu ve o ekosistemi destekleyen bitki çeşitleriyle yapılan tarım çeşididir. Buradaki asıl amaç toprak verimini maksimum düzeye çıkartarak minimum miktarda kayıp sağlamaktır. Uygulanan bu teknikten de anlaşılacağı üzere sadece farklı alanlarda sınırlı kalmayıp tarım alanında çağında büyük atılımlar ve gelişmeler yaparak günümüzde fabrika tarımının gelişmesine yön vermiştir. Unutmayalım ki fabrika tarımı vahşi tarıma bir alternatiftir . Vahşi tarımın özelliği bulunduğu coğrafyanın ekosistemiyle beraber yetişen ve toprağa yardımcı takviyeler sağlamaktır.

MISIR EKONOMISI :
Mısır ekonomisi daha çok tarım üzerinden kalkındığı için tarımın ekonomide çok büyük yer tutuğu görülmektedir. Afrika kıtasında ve akdenize kıyısı olması dolayısıyla kervan ve gemi ticareti mısırda önemli bir yere sahipti . Bunlarla sınırlı kalınmamak üzere avcılık ve toplayıcılık özellikle mısır ticaretinde önemli bir yer tutmaktaydı. O dönemler akdenizde yapılan avcılık faliyetleri ülke ekonomisine katkı sağlayarak bu katkı sonrasında bu günkü iskenderiye de bulunan iskenderiye deniz feneri inşa edilmiştir. Bu fener günümüzde dünyanın 7 harikası olarak bilinen 2. Mısır eseridir .

Bu eserin ekonomi ile bağlantısı ise şu şekildedir;

Akdeniz de önemli limanları bulunan ve bu limanlara ev sahipliği yapan mısırın iskenderiye kenti gemi ticaretini artırmak ve daha çok merkezi pazar ve liman olmak düşüncesi ile bu yapıyı inşaa etmişlerdi. İnşaa edildiği zaman en yüksek deniz feneri ve yapi unvanına sahip olan bu fenerin ta mi tamına 130 metre yüksekliğiyle 3 bölüm halinde yapılmış en alt kısım ise 50 metre genişliğe sahiptir . Kulenin üzerinde bulunan tunçtan yapılan ayna vasıtası ile ışığı tam olarak 50 kilometre uzaktan fark edilen bu fener ayrıca elektriğin olmadı o zamanlarda muhteşem bir mühendislik abidesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Fakat bu eser günümüze ulaşamamıştır. Nedeni ise fenerin yapıldığı yer bir ada parçası olmakla beraber bir deprem bölgesinin üzerinde yer alması ile çok ciddi tahribata sahip fırtınaların etkili olduğu bir kuşakta yer almasıdır.

Faaliyet gösterdiği dönem içerisinde bir çok gemiye yol gösteren bu yapı mısır ekonomisine çok ciddi kazançlar sağlamakla beraber akabinde gelişen mühendislik ve yapı alanında çok ciddi adımlar kazandırmıştır . Sonuca bakacak olursak uygarlığa çok büyük bir girdi getirisi olmuştur.

MISIR UYGARLIĞI MIMARISI :
Bulunduğu coğrafya itibariyle mimaride genel olarak taş oymacılığı, kabartma , bazı tahta işleme sanatları bunlar ;
Kündekari , sahte kündekari gibi teknikler mısır uygarlık mimarisinde çok önemli bir yer tutmaktaydı. Mimaride özellikle kullanılan taş oyma be kabartma sanatları büyük bir gizem vesilesi olan piramitlerde karşımıza çıkmaktadır. Piramitlerde sınırlı kalmamak üzere uygarlık kent vilayetinde bulunan saraylarda yapılan kabartmalar , saray girişlerinde bulunan devasa yükseklikteki sütunlar üzerine oyulmuş resimler ve yazılar , tarihin en önemli yerleri arasında bulunan ve yine iskenderiye de kurulmuş olan iskenderiye kütüphanesinde bulunan kitaplıkların kündekari ve yalancı kündekari yöntemiyle işlenmiş olaması taş ve ahşap işçiliğinin bir biriyle muazzam uyumunu gözler önüne sermektedir .

Nitekim ilerleyen yıllarda kurulan bu kütüphane bir yangın sonucunda harabeye dönerek önemli kaynakların bulunduğu kitaplar heba olacaktır.

Aslında mısır gibi bir uygarlık bir yazıda anlatılacak kadar küçük bir uygarlık değildir. Mısır uygarlığının bir diğer yanları olan bilim , sanat ve yönetim tarihini en yakın zamanda siz değerli okuyanlara arz edeceğim. 




 İnsanoğlu hergün çoğalarak artan bir yapıya sahip iken bu durum bazı hakları ve ihtiyaçları beraberinde getirmiştir . Çeşitli alanlarda faaliyetler yürütme çabası içerisinde olan insanoğlu bazı önemli haklara sahiptir . Bunlar yaşama , giyinme , yemek ve barınma hakkı gibi . Peki hiç düşündünüz mü ? insan oğlunun barınma ihtiyaci sonucunda barınma malzemelerinin nasıl veya ne sebeple geliştiğini ? hep beraber bu soruya bir açıklık getirelim .


TARİHSEL SÜRE İÇERİSİNDE BARINMA İHTİYACI :

İlk çağlarda yaşayan insanlar barınmak için mağara , nehir kenarları , çeşitli kayalık bölgeleri tercih ederlerdi . Bu durum barınma anlamında ne güven sağlayabiliyordu nede coğrafik etkileri azaltabiliyordu .  Tarihsel önceki süreçlerde insanoğlunun barınma ihtiyacının temellerinii atarak günümüzde olağanüstü bir hale gelmiştir . Maden çağıyla beraber artık farklı olgulara sahip olan insanlar barınma ihtiyaçları için mağaraları yaygın olarak kullanmaya başlamışlardır.

 

Eski roma imparatorlukları eski çağda yazının keşfinden sonra ki süre içerisinde yerleşik hayata geçme çabalarının yani ( kentleşmenin ) temellerinin atıldığı zamanlarda barınma ihtiyacının nasıl karlışanacağı konusunda oldukça düşünmüşlerdir . Bu durum bizanslı bilim adamlarını bir arayış içerisine koymuş ve ortaya o dönemin en teknolojik buluş ve yapı malzemesi olan harç ı keşfetmişlerdi .


Harç ın çok eski zamanlardan beri kullanıldığı doğru ama o kullanılan harç kil , toprak ve suyun karışımıyla oluşan çamur bazlı harçtı . 

Oysa roma imparatorluğu coğrafi konumu itibarıyle ve bir dönem su sıkıntısı çekmesi sebebiyle hem kurulacak şehirlerindeki su sıkıntısını çözecek hemde kentleşme için gereken yapı malzemesinin keşfini yapmak istediler . Ve nitekim öylede olmuştur . Romalıların bulundukları bölgede volkanik faaliyetler oldukça fazlaydı . Bu sebeptendirki bu keşif kısa sürdü . Romalılar yanar dağlardan savrulan volkanik kül ve tüf ü sönmüş kirece katarak çimentoya benzeyen ve oldukça kuvvetli bir harç geliştirdiler .Daha sonra bu harcı çok önemli eserlerinde kullandılar . ve bu sayede bir yapı malzemesinin temelini attılar .

İlerleyen yıllarda ünlü müslüman mimar , Mimar Sinan romalıların bu unutulmuş maddesini araştırıp geliştirme çabası içerisine girmiştir . Ve nitekim 1575 yılında yaptığı ustalık eserim dediği Selimiye Cami sinin yapımında bu harcı kullanmıştır . Cami haya günümüze kadar yıkılmadan ayakta kalmayı başarmıştır . 


1793 yılında İngilterede yaşayan bir inşaat mühendisi ( JOHN SMEATON )  kil bazlı kireç taşlarını fırında ısıtarak çeşitli bazlarda kireç türleri elde etmiştir . Elde ettiği bu kireci daha sonra su ile karıştırıp çalışmalarını not etmiştir . çalışmalarının sonucunda ilk modern çimentonun keşifini yapan John daha sonralarda artık barınma ihtiyacının karşılanmasını sağlayacak bir malzeme üretmişti . 


21. Yüzyıla gelindiği zaman C16 , C18 ,C20, C25, C30 , C35, C40 , C45 , C50 ... vs. gibi pek çok sınıfa ve tipe ayrılan betonun tarihsel gelişimi içerisindeki keşifi bu şekilde gerçekleşmiştir .